26 Şubat 2011 Cumartesi

RAŞİT YAKALI USTAMIZDAN 2 GÜZEL ÇİZGİ !...




Karikatürün duayeni, Raşit Yakalı üstadımıza bu güzel çizgilerini blogumuzda paylaşmamıza olanak sağladığı için çok teşekkür ediyoruz.

SEVGİLİ MERYEM ÇİMEN'İN BİR ÇİZGİSİ !...



Sevgili Kardeşimiz Meryem Çimen'e çok teşekkür ederken , blogumuzun kendisine her zaman açık olduğunu belirtmekten kıvanç duyuyoruz.

24 Şubat 2011 Perşembe

NATALİA FORCAT'IN GÜZEL BİR ÇİZGİSİ !




Mizahın dilinin evrensel olduğunu inanıyoruz. Sao Paulo'da yaşayan Natalia Forcat'ın güzel bir çizgisini sizlerle paylaşıyoruz.

Natalia'nın kendi sitesi : http://natcartoons.daportfolio.com/

İ.BÜLENT ÇELİK AĞABEYİMİZDEN BİR GÜZEL ÇİZGİ DAHA....



Bu güzel çizgiyi paylaşmamıza izin verdiği için kendisine çok teşekkür ederiz.

18 Şubat 2011 Cuma

AMERİKAN AKSANLI GÜLMEK !...



Son yıllarda basında şöyle bir gelenek oluştu. Özellikle ; yazarlarımız Amerika’da yaşayan Yıldırım Tuna adlı bir mizah dostunun gönderdiği fıkraları köşelerine taşıyorlar. Yıldırım Tuna’nın Amerika’dan yolladığı fıkraları basınımızda ilk Hıncal Uluç köşesine taşıdı. Şimdi Yıldırım Tuna’nın fıkralarını ; Can Ataklı, Şükrü Kızılot, Dr Aybars Akkor ve adını anımsayamadığım bazı yazarlar köşelerine taşıyorlar.

Bir mizah dostunun yolladığı yazıların basında çıkması bizi mutlu eder. Ama, Yıldırım Tuna’nın yolladığı fıkralar , çeviri fıkralardır. Dolaysıyla, Amerikan yurttaşlarının beğenilerine, espri anlayışına hitap eder. Bu o denli barizdir ki, fıkralarda bazen Joe, Mary gibi yabancı isimlere sıkça rastlıyoruz.

Oysa Türk insanının da mizah anlayışı çok güçlüdür. Hatta Amerikan yurttaşlarının mizah anlayışını fersah fersah geçer. Öyle ki biz Nasrettin Hoca’yı kaç yüz yıl önce yetiştirmişiz. Ki o zaman Amerika kıtası keşfedilmemişti bile…

Mizah , ezilenin ezene karşı en güçlü silahıdır. Bu nedenle mizahın, toplumcu bir eleştiri anlayışı vardır. Siz , Amerikan fıkralarını köşelerinize taşırsanız mizahın, muhalif yönünü ıskalarsınız. Ve, Amerikan sit-com’larında olduğu gibi, yapılan espriye kahkaha efekti koymak zorunda kalırsınız. İnsanlara ‘’ Bak sen nerede güleceğini bilmezsin, burada gülmen gerek ‘’ diye mesaj yollarsın. Bu mizahın kendi ruhuna aykırıdır.


İBRAHİM ORMANCI

16 Şubat 2011 Çarşamba

İSMAİL GÜLGEÇ AĞABEY'İMİZİ YİTİRDİK !...




İsmail Gülgeç 1947 Gaziantep doğumlu. İlköğrenimi sırasında geçirdiği hastalık nedeniyle okulu bırakmak zorunda kaldı. Sonraki yıllarda kendi kendini yetiştirmeye çalıştı, karikatüre yöneldi. İlk çizgileri 1968’lerde Yeni İzmir gazetesinde yayınlandı. Daha sonra Demokrat İzmir, Ege Ekspres, Devir, Milliyet gazetelerinde çizen Gülgeç’in Milliyet Çocuk dergisinde yayınladığı “Ormangiller” adlı karikatür-bantı geniş bir ilgi uyandırdı. 1979’da yayınlanan İnce memed resimli romanı (Yaşar Kemal’in yapıtıyla birlikte) yurt dışında da yayınlandı.
1980’lerde Cumhuriyet gazetesinde çizmeye başlayan Gülgeç, “Memo” adlı dizisinde tarihsel olaylardan esinlenirken “İnsanlar” adlı dizisinde günlük yaşantıdan görüntüler verdi. “Hayvanlar” adlı dizisinde de güncel, toplumsal olayları değişik bir bakış açısı içinde vermeye çalıştı. Gülgeç, Milliyet’in haftalık mizah eki Kirpi’de de çizdi.
Sanatçı, Ahmet Ümit’in “Başkomser Nevzat/Çiçekçinin Ölümü (2005-Ekim)” isimli kitabını çizgi-roman olarak resimledi. Gülgeç, şarkıcı Nazan Öncel’in “7’n Bitirdin” isimli albüm kartoneti için 12 şarkıya 12 karikatür çizdi.
İsmail Gülgeç, 1988, 1989 ve 1991 yıllarında Karikatürcüler Derneği Başkanı olarak görev yaptı...

SELEN FİLİZ'İN HARİKA BİR YAZISI !...



Twitter'de tanıdığım, yazılarını çok beğendiğim Selen Filiz Kardeşimin yazısını sizlerle paylaşıyoruz. Selen Filiz Twitter'de kendini '' FB'li, biraz müzisyen, biraz halkla ilişkilerci, biraz fotoğrafçı, biraz gazeteci..'' diye tanımlıyor. Yüreğine sağlık Selen diyor ve sizleri bu harika yazıyla başbaşa bırakıyoruz.


Sakarım Sakarım Sakar Sakarım !
Bir insan sakar olabilir ama sakarlığında bir sınırı vardır değil mi ? Kendine sakar demek pek bir acı biliyorum ama sakarım ben sakarım sakarım sakarım... Çay götürürken bir kaç kişiyi yakmışlığım, şemsiye kullanırken bir kaç kişinin gözünü çıkartmışlığım, ayağımı sallarken bir kaç kişiye tekme atmışlığım vardır. En unutulmaz düşüşümde yıllar önce karlı bir gün kafama şapka takmıştım şapka gözümün içine girerek bütün görüş hizamı kapatmasıyla düz yolda pata küte düşüp sonra hiç bir şey olmamış gibi devam ettiğim andır.. Benim için yolun kavisli, virajlı olması gerekmiyor. Her daim düşme potansiyeline sahibim.. 2 ay öncede istanbul'un en işlek caddelerinden birinde yürüyorum bir yandan da telefonla konuşuyorum. Yine bir yere takılıp iniş takımlarını çalıştırmadan düşüverdim. Elimdeki telefonn da fırladı. Bir de ani tepkiyle bağırmışım direk telefona uzandım kaldığım yerdem devam ettim telefondaki seste ; " alo alo ne oluyor yine mi düştün".. insanlar garip garip bakıyor. Herkese " yok yok ben iyiyim " deyip yoluma devam ediverdim. Sıradan bir olay çünkü.. Hep demişimdir sakarlığım başıma iş acıcak diye... Birkaç gün önce yine bir yere yetişme telaşi içerisinde apartman merdivenlerinden koştururken hesaplamadığıma bir olay oldu. Merdivenlerden düşmüşlüğüm azdı.. bu seferki fena canımı yaktı. Olduğum yerde kalakaldım... Sağ bacağım ödem yaptı. Hala şiş ağrılı ve gökkuşağı renginde bacağım var. Doktor hastane falan görenlerin intihara mı kalkıştın sorusuyla karşı karşıya kalmaktan gına geldi.. Böyle bir olay olunca adettir ziyarete gelinir. Hergün birileri geldi. Merakla görebilir miyiz dediler ? gösterdim başka birileri geldi. Bizimkiler Selen'in bacağını gördünüz mü ? lafıyla gözler üzerime çevrilir gösterdim... Daha başkası gelir konu yine merdivenler ve benimdir. Annem göster kızım der gösteririm... Kapıdan merak edenler benide şans eseri görürler "ayy nasıl oldu bayağı kötü olduğunu söylediler görebilir miyim ? " hayyy sizzinnnnn .... Göstermiyorum yeterrr düşün sizinde olsun...

( SELEN FİLİZ )